Bahadır Üge
Şair / Yazar Resmi Web Sitesi. "Karaya vurmuş bir martıyım ben, şu bozkırın ortasında. "
Hangi Baba?
Saçı pislikten tek parça kömür bloğu olmuş gibi bir kadın vardı küçükesatta. Evsizdi. Esnafın verdiği kırıntılarla geçinir yol boyunca dişsiz ağzıyla yüksek sesle küfür ederek esatı bir aşağı bir yukarı gezerdi. Onun yakınlarda olduğunu kokusundan anlardınız. Çürümüş etin üzerine işenmiş ve bir kaç gün bekletilirmiş gibi kokardı. Özellikle yazın kokuyu alabildiğince savurduğu sıcaklarda...
Yolda durup biraz arkasından ona fark ettirmeden izlediğim çok olmuştur. Çok da gençtim. Her şeyi sorguluyor merak ediyordum. Hiç bir fikrin beni çok fazla tatmin ve ikna edemediği yıllardı.
Onu takip ederken merak ettiğim şuydu; Bizim gibi bir İNSANDI! Yani bir sokak köpeği falan değildi. Çıldırmış olduğunu söylemelerinin onun bu haline bir kılıf olduğunu düşünürdüm. Çıldırmak başka bir şey olmalıydı. Kontrolsüz bir şey olmalıydı çıldırmak. Ne zaman ne yiyeceğini hangi mevsimde nasıl ayakta durabileceğini bilmeyeceği kadar insanın kendinden uzaklaştığı bir şey. Ama o kaç mevsimdir yaşıyordu. Kendini doyuruyor, mevsime göre önlemini alıyor olmalıydı. Yoksa onca zaman yaşayamazdı.
Şimdilerde düşünmediğim bir şeyi düşündüm onun için.
Yaşama tutunuyordu. Yaşam her şeye rağmen devam edilesi bir şeydi ki teslim olmamıştı. Yaşamdan özgür irade ile vazgeçilebilir ve bu bir ayıp ya da suç değildir.
Şimdi öyle düşünmüyorum. Başka bir şeyin daha baskın hali beni kasıp kavuruyor.
O da KORKU;
Delirmiş bir kadının ölümden duyduğu korkuyla içler acısı bir hayatı kabul edişini görüyorum onda. Ölmeye karşı duyduğu dayanılmaz o korkunun kokusu biraz önce tasvir ettiğimden daha fazla yakıyor burun deliklerimi. Herkes bu korkuyla yaşamak zorunda mı? Hem de böylesine? “Evet” aciz, “Hayır” güçlü bir karar kelimesi benim için.
Onun varlığı herkese iyi gelmişti. Herkes ona bakıp "iyi ki böyle değilim diyerek" kendini rahatlatıyordu. Bu da kalanlar için bir avuntu işte. O ise asgari bir hayatla tüm bunları önemsemeden yaşamaya çalışıyordu. Belli ki kimsesizdi. Kimsesiz biri, “deli” gibi görünür başkalarına diye düşünürüm. Hemen üst katımızda herkese bağırıp çağıran emekli bir kadın, camdan beline kadar sarkıp ona yaklaşan herkese bağıran yaşlı bir adam mesela, ondan bir farkı yoktur.
Tanrısı, Allahı yoktur onların. Korkacağı kalabalıkları da yoktur. İzole bir hayatı seçmişlerdir.
Bunca delilik tarifinden sonra bir de birlikte yaşadığımız ve sürekli aklımızı karıştıran normallere bir bakalım.
….
“Baba” kavramı herkes için iyi olmayabilir. O baba, size gerçekleri döve döve, bağıra çağıra anlatıyorsa, vaktini size ayırmıyor ise kötüdür. Hele ki bir de alkolik ise eğri büğrü kelimelerinden onu anlamanız ona inanmanız mümkün bile olmayabilir.
Şayet değilse, o yaşamınızın direği ise saygı duyar, onun her fısıltısını bir ömür kulaklarınıza duyarsınız. Öyle bir babanın sert olduğu anlarda bile yumuşacık bir hamur olan ruhunuzun onu şekillendiren kuvvetli bir parmaktan ibaret olduğunu anlar, şekillenir ve nefesiyle pişersiniz.
Belki de bu yüzden “Tanrı / Allah” birçok dinde ERİLdir. O yüzden bazı dinler Tanrı/oğul/Kutsal Ruh biz de olduğu gibi bazı dinler “Allah Baba!” der.
Varlığımızı dünyaya Anneler getirir. Sevgimizi de onlarda alırız belki ama ne olacağımıza Baba karar verir.
Baba, şefkatli biriyse Tanrı/Allah o kadar korkulmaz, o kadar iyi, bağışlayıcı bir varlık olur. Savaşlardan kaçınır, barışa ve insanlara inanırsınız. Bilirsiniz ki ne yaparsanız yapın babanız sizi şefkatle sarıp, kucaklayacak ve yaptıklarınız için sizi ödüllendirecektir.
“Baba” kavramı kötüyse, yani babanız kötüyse, Tanrı/Allah’a da aynı şekilde yaklaşır olursunuz. Ondan korkar itaat eder ama içinizdeki kötülüğü besleyerek çemberiniz dışındaki her şeyi yakar, yok eder ve kabul etmezsiniz. Tek derdiniz ona iyi görünmek olur. Ona iyi görünürken yaptığınız kötülüklerin farkına varmaz ya da o kötülükleri haklı çıkarmak için ortalıkta bas bas bağırırsınız. Sesinizle bile can yakarsınız.
…
Yirmili yaşlarımda gördüğüm o pespaye artık kadın oralarda yok.
Muhtemelen ölmüş, korkusuyla yüzleşmiştir.
Ben yaşıyorum.
Temiz kıyafetle,
toplumda bir yer edinmiş,
kokusunu parfümlerle bastıran onun gibi yarım yamalak birçok insanla beraber.
Ve şimdi kıyafetiyle, sorularına cevap bulamamış o kadın gibi görünmez bir halde.
Tek şey düşünüyorum. Babam harika biriydi. Ben şanslıydım. Bu kadar şanslı olmayanların ise aklı var ve sorgularlar o aklı inşallah. Çünkü inandıkları “Baba” onları her şeye rağmen anlayacak. Buna eminim. Bunu; yazılan ve anlatıların üzerine yüreğinizi dinleyerek anlayabilirsiniz. Gerisi nafile.
Bahadır Üge
Kategori : Yazılar - Tarihi : 24/09/2015
|
Tüm hakları Bahadır Üge'ye aittir. Adı belirtilmeden kullanılmaz. © Bahadır Üge
Fotoğraf : Hossein Zare