Bahadır Üge
Şair / Yazar Resmi Web Sitesi. "Karaya vurmuş bir martıyım ben, şu bozkırın ortasında. "
Cehennem Topu
Güneydoğu’dayken her boş anımızda yapmaktan hoşlandığımız birkaç şeyin başındaydı Basketbol oynamak. Arazinin ortasında ki derme çatma iki potada batıdan gelmiş birkaç arkadaş, sanki yenilmezliğimizi ilan etmiştik diğer bölüklerin çocuklarına karşı.
Ta ki Topçu Birliği Tugaya intikal edene kadar. Boyları 1.80’in altında olmayan pırıl pırıl Ankara ve İstanbullu gençlerden oluşuyorlardı.
Bizi o potalara adeta gömdüler.
İyi bir satranç oyuncusuyla satranç oynamanın verdiği zevk misali her seferinde onlara yenilmekten büyük bir keyif aldık. Bu oyun, oralarda yaşadığımız, ait olduğumuz yerlerde zevkle yaptığımız bir şey olduğu için terapi gibi geliyordu bize. Bir rahatlama yöntemiydi yani.
Onlar sayesinde tanıştım birlik komutanları Topçu Üsteğmen Mehmet ile.
Çakı gibi bir subaydı. Bilgiye ve nezakete gösterdiği önem nedeniyle iyi bir arkadaş olduk. Yoksa ben en aşağı seviyede bir askerdim o ise bir subay.
Bilim ve sanat adına bir dolu sohbetimiz oldu. Yaptığım işe Elektronik/bilgisayar ve Yazılıma büyük bir saygı ve merak duyuyordu. Sıkça bunlar üzerine konuşuyorduk ama ben de onun bilgisiyle ilgili şeyleri merak ediyor soruyor ve bir asker gibi değil de gazeteci gibi onu dinliyordum.
“Obüs” ün ne olduğunu ve neler yapabildiğini de işte o zaman ondan öğrendim.
1996 kışı Siirt 22. Sınır Tugayı yerini Mardin Midyat Komando Tugayına devredip Batman'a intikal etme kararı aldı. Ben devirle ilgili işlerde teknik destek vermek adına karargâh binasında kaldım. Birliğim toplanıp gitmişti ve bir ay kadar daha orada kalmam gerekiyordu. Birliğim olmadığı için, elimde çantam nereyi bulursam orada uyuyordum. Piyade taburunda kaldığım bir gece soyulunca çantamın da bir önemi kalmadı o ayrı.
Çok enteresandır, sevgili Astsubay Bülent, Topçu Üsteğmen Mehmet ve iki tane karacı Kobra Pilotu Kurmay Binbaşı dışında arkadaşım kalmamıştı ve onlar da zaten subaydı. Beni bir askerden ziyade arkadaş gibi kabul etmeleri büyük nezaketti.
Mehmet Üsteğmen bir gün, Bahadır bugün Obüsler gelecek, görmek istersen seni haberdar ederim. Dedi. – Çok isterim. Dedim.
Bir top olduğunu biliyordum ama ancak filmlerde gördüğüm bir şekle sahip olduklarını düşünüyordum. Öğleden sonra haber geldi ve yanına gittim. Yan yana dizilmiş 10 kadar Tanka benzer paletli araçları gösterdi bana. İşte bunlar dedi. Evet, bir tanka benziyorlardı ama bir tankın topundan çok daha büyük uzun topu olan ve namlusu havada 45 derece açıyla duran bir tank gibiydi. Tanklarda 120 mm top olduğunu görmüştüm ama bu Obüslerde 203 mm top vardı. Bu büyüklükte bir top olan Obüse, hareket kabiliyeti kazandırmak için paletli bir araca monte edilmiş olduklarını ondan öğrendim.
40 Km menzili olan bu top için şöyle dedi.
– Bahadır bununla 16 Km. ötedeki, bir futbol topunun girebileceği deliğe nokta atışı yapabiliyoruz.
O zaman anladım ona neden “Cehennem topu” dediklerini.
***
Nefret ediyorum yok eden şeylerden. Yapabilmenin çok daha zor olduğunu bildiğimden. Bugünlerde Televizyonda seslendirdikçe insanlar bunları, anılarım yırtılıyor ve zihnimdeki her şey o yırtıklardan aşağı dökülüyor.
Beyaz/gri puslu kışlar, sarı/siyah tozlu yaz günleri arasında bu yaşadıklarım aklıma geliyor ve daha niceleri.
Ve onca zaman sonra dudaklarımdan şu mırıltı dökülüyor.
“Keşke her şey daha farklı olsaydı… Keşke… Keşke… Keşke…”
Bahadır Üge
Kategori : Yazılar - Tarihi : 24/07/2015
|
Tüm hakları Bahadır Üge'ye aittir. Adı belirtilmeden kullanılmaz. © Bahadır Üge
Fotoğraf : Hossein Zare