"Olsun" dedim.

Osman’ı hatırladım.
Beni mi andı nedir?

Adanalı Osman,
Komünist Osman,
Mühendis Osman,
Mağrur fukara, Osman,
Dost Osman, can Osman.

Güler, içler acısı
Konuşur, ince sesli,
Bakar, koca gözlü,
Kaşır, kıvırcık saçlı,
İyi yürekli
hep aynı ceketli Osman.
Hep aynı pantolonlu Osman

Mezun etmediler ya onu onca sene.
Komünist işte diye.
Beni o çalıştırdı ama
beni ettiler.

Öğrenci yurdu,
İki tarla, bir fabrika arası.
Tek katlı 4 göz baraka.
Önünde bir göz odunluk, bir göz kömürlük.
Kapsından Erciyes gözükür,
bir de Kayseri Şeker’in işçileri.

Ahırdan bozma yurt.
Teşbih değil ha?
Bildiğin ahır.
Camlar alçak,
Tavan yüksek,
Tabana yapışmış samanın üstünde
köhne halı.

Yüksek tavanda pirinç halka.
Yemlik asmak için hani.

Soba yok,
nefes var.
üç Ranza altı nefes.
Pirinç halkada bir urgan,
ucunda ilmek.

Pantolon bağla, gömlek bağla,
altında bir tabure.
kurusun işte.
kısa küçük camların önü dolap.
boşluklardan hava almasın hani.

Ranzanın altında ben yatarım,
Üstünde Osman.
ikimiz konuşuruz gece boyu
diğer dördü kızar.

Ranzanın üstünde hayaller seslenir,
Altında bana düşer Osman’dan.
Adalet der,
eşitlik der.
Hak der hukuk der Osman.
- Herkes Maltepe içecek, herkes Murat 124′e binecek der.
Kimsenin canı kimsedekini çekmeyecek.
Kızıla çalar sesi konuştukça.
İnce sesi kalınlaşır,
Koca gözleri dolar.

Böyle bir akşamdı belki.
Öyle bir konuşmaydı sanki.
- Hadi yatalım demiştim ki.
Kapı tekmelendi,
Işık süzüldü odaya,
O boş ilmiğin
boş taburenin gölgesi uzadı.
Bir başka kara gölge kısaldı küçücük oldu.

Kolluk geldi,
Kaldırıp sıraya dizdi bizi.
İlmiği gördü birisi.
Sordu;
- kimi infaz edersiniz bunda.
Ben yüreklendim.
- İnfaz da nedir? Yoktur Sobamız. Dikine kurur burada her şey! dedim.
Dikine kurur, aynı bizi diktiğiniz böylece kuruttuğunuz gibi.
Kolluk bu. Haklısın der mi?
- Kes sesini dedi.
Azarladı, aşağıladı altı kişi bizden dört kişi yan odadan.
Sordu, sorguladı,
Kafa kâğıtlarını alıp tek baktı.
Davet edilmeden kırıp girdiği kapıdan,
çıkıp gitti.

Bana baktı Osman,
- iyi ki beş dakika önce gelmediler. Dedi.
Yine güldü içler acısı.

- Gelseler ne olurdu ki?.
- İnsanız konuşuyorduk, infaz mı yapıyorduk dedim.

Sustum,
Güldüm,
içler acısı.

O günden sonra hiç uyumadık biz.

Ben döndüm memlekete,
Kaldı Osman
O kaldı, benimde aklım onda kaldı.

Doksanların başıydı bu,
Ortasında bir telefon.
Çekmiş arabasını,
Almış Amerikan cigarasını,
E tabi bir de diplomasını
Seyhan’a baş mühendis olmuş.

Her şey iyi hoş, yaşıyor dedim.
Derin bir iç çektim.
Her şeyi değişmiş,
Ceketle pantolonlu da
Bir tek gülüşü kalmış,
hala içler acısı.
"Olsun." Dedim,
yaşıyor ya.

Bahadır Üge

Kategori : Şiir -  Tarihi : 15/11/2013

Ruhumun Bağ Bozumu / Sayfa : 188

Tüm hakları Bahadır Üge'ye aittir. Adı belirtilmeden kullanılmaz. © Bahadır Üge

Şiirler - Bahadır Üge
Fotoğraf : Hossein Zare


Değerli yorumlarınız benim için önemlidir..